Ç İ F T L İ K K A S A B A S I
Kasabamız bağlı olduğu Sarıoğlan İlçesine 10 km , Kayseri il merkezine 70 km mesafededir. 36. boylam ve 40. enleme 5 km uzaklıktadır. Kayseri – Sivas karayolu kasabanın 5 km uzağından geçer. Yazları sıcak ve kurak , kışları soğuk ve yağışlı geçer. Tipik karasal iklim özelliklerini taşır. Halkın geçim kaynağı 1975 e kadar tarım iken bu yıldan itibaren kültür hayvancılığı ve besicilik de gelişmiştir.1975 ten itibaren süt inekçiliği bir hayli gelişmiş , kasaba halkının geçim kaynakları arasında yer almıştır. 1970 lerin başında modern ziraatle tanışan Çiftlik halkı , tarım ürünlerinde verim artırma yönünde gerekli teknoloji ve ekipmanı kullanmaktadır. Barajın hizmete girmesiyle birlikte sulama suyu kıtlığı ve azlığı ortadan kalkacak, Çiftlik’in çehresi değişecektir.Çiftlik toprakları sulanabildiği oranda verimli bir yapıya sahiptir.
1968 den itibaren yurt dışına işçi olarak gitmeye başlayan Çiftliklilerin bu mecburiyetleri 1990 dan itibaren özellikle genç nesilde bu bir tutkuya ve vazgeçilmezliğe dönüşmüştür.2005 yılı itibarıyla hane ölçeğinde (ailesiyle birlikte yurt dışında ikamet eden) 210 Çiftlikli yurt dışında yaşamaktadır.Yurt dışı gurbetçi dağılımında İngiltere Almanya ve Fransa başı çekmektedir.
Son yıllarda ekonomik yönden çiftlik halkının yaşam standardında iyileşme ve gelişmeler görülmektedir. Gerek gurbetçilerin Çiftlik’e gönderdikleri döviz ve gerekse emekli sayısının artması bunda etkili olmuştur. Hemen her aileden ya bir gurbetçi veya bir emekli mevcuttur.
Kasaba idari bölümde üç mahalleye ayrılmıştır: Dervişağa Mahallesi , Karakahya Mahallesi , Hürriyet Mahallesi
Kasabada Belediye tarafından kiralama usulüyle çalıştırılan bir fırın bulunmakta, sinema binası ve hamam atıl durumda bekletilmektedir.
1933 ten 1961 yılına kadar Çiftlik İlkokulu adıyla ,1961 yılından 1985 yılına kadar 27 Mayıs İlkokulu adıyla faaliyet gösteren okul ile 1961 de eğitim-öğretim başlayan Bozkurt İlkokulu 1985-1986 öğretim yılında Çiftlik İlköğretim Okulu adıyla bir çatı altında birleştirilir. Çiftlik İlköğretim Okulu 1996 yılında Şehit Üsteğmen Nevzat Altuntaş İlköğretim Okulu adını alır.
1990-1991 öğretim yılında eski Bozkurt İlkokulu
binasında Çiftlik Lisesi açılır. 1995 yılında Şehit
polis memuru Ahmet Bozok’un adı bu liseye verilir.
Ortalama100 öğrencisi bulunan Lisenin oturduğu
alan 3600 metrekaredir ve üç derslik ve bahçeden
oluşmaktadır.
1985 e kadar yükseköğrenim gören öğrencisi parmakla sayılan Çiftlik Kasabası’nda yükseköğrenim gören çiftlikli sayısı 0,008 iken bu gün itibarıyla bu sayı eskisiyle kıyaslanamayacak oranda artmıştır.Kesin bir sayı olmamakla birlikte yükseköğrenim gören gençliğin toplam nüfusa oranı % 10 -12 seviyesine yükselmiştir.
Çiftlik Kasabası kahvehanelerinin sayısının fazlalığıyla da öne çıkmaktadır. Kahvehaneler kasaba halkının hem bir eğlence yeri , hem de bir buluşma,alış-veriş ve ticaret mekanı olarak vazife görmektedir. Kasabaya günlük gazete gelmektedir.Genelde kahvehanelerde Çiftlik halkı gazetesini okumaktadır.
Kasabanın 5 km dışına sanayi sitesi yapılmış , kasaba içerisindeki sanayii esnafı buraya taşınmıştır. Kasabalının ihtiyacını karşılayacak derecede hemen her iş kolundan esnaf faaliyetini sürdürmektedir.
Çiftlik Kasabasının Nüfus verileri şöyledir:
Yıl Nüfus
1960 2532
1965 3000
1970 3770
1975 3558
1980 3720
1985 4041
1990 4688
1997 1552
2000 3854
Çiftlik dışında yaşayan Çiftlikli hane sayısının 650 civarında olduğu göz önüne getirilirse Çiftlik Kasabası’nın toplam nüfusunun 7500-8000 civarında seyrettiği görülecektir.
Yıllara göre seçmen sayılarını gösterir tablo
1963 1328
1973 1638
1977 1826
1984 1825
1989 2470
1994 2243
2004 3026
Kasabamızda 2006 yılı itibarıyla 6 camii faaliyettedir.Bunlar şu isimlerle anılmaktadır.
Ulu Camii (Aşağı Camii) , Yeni Camii , Fatih Camii, Ömer-ül Faruk Camii ,Bağlarbaşı Camii
Yüzüncü Yıl Camii
Ulu Camiinin dış görünüşü ve iç görünümü
T Ü R B E
Kasabamızın tek tarihi eseri hükmündeki yapı halk arasında Türbe diye anılan binadır.
Türbeyi tanıtıcı hiçbir kitabe,kayıt,yazı ve belge bulanamamıştır.Ancak rivayetler derlenerek bir sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Türbenin dış avlusunda (şimdi kapatılarak binanın içine dahil edildi) namazgah mahallinde bulunan mihrap süslemeleri bu binanın Anadolu Selçukluları döneminde yapılmış olacağının işaretidir. Mihrapta bulunan süslemeler ve taş oyma sanatı Selçuklu dönemine aittir.Sultan II.Mesud’un 1305 ve takip eden yıllarda bu bölgeyi hakimiyeti altına aldığı göz önünde tutulursa kuvvetle muhtemeldir ki bu yapı Sulan II.Mesud dönemine aittir.
Türbenin kime veya kimlere ait olduğu hususunda net bir bilgi olmamakla beraber
Seyit Halil Keramettin adında bir veliye ait olduğu söylenmektedir.Aynı zamanda bu bölge eski bir yerleşim bölgesidir.Türbenin hemen girişinde mutfak kısmı,girişin solunda resmi görülen mihraplı namazgah kısmı ve iç odada mezarlar bulunmaktadır. Çiftlik Halkı gerek yağmur duası,gerek şükür duası ve gerekse milli ve manevi önemi bulunan gün ve olaylarda türbeye gelerek kurban keser, pilav dağıtır. Türbeye gelen her Çiftlikli buraya kullanılmak üzere bir ev eşyası bırakır. Diyebiliriz ki şu an türbede kalabalık bir ev halkının ihtiyacını görecek derecede ev eşyası,mutfak eşyası bulunmaktadır. Osmanlı Devletinin son dönemlerinde Mahinin Ömer (Ziya’nın Ömer’in dedesi) isimli kişinin türbedarlık (türbe bekçiliği) yaptığı bu iş karşılığında aylık aldığı söylenmektedir.Ancak bu bilgilerle ilgili kayıt bulanamamıştır.
Halk arasında türbeyle ilgili pek çok rivayet vardır.Bunlardan birkaçını nakledelim.
Çiftlik Halkından Çente Bekir ve Kır Kadir isimli kişiler rüyalarında “hayvanlarınızı mezarlıkta otlatmayın” diye uyarılırlar.Ancak bu bir rüyadır diyerek önemseyemeyen bu kişiler hayvanlarını ertesi gün mezarlıkta otlatırlar. Bu kişilere rüyalarında tekrar ikinci ihtar gelir:”Biz sizi uyardık.Size bir zarar gelmeden hayvanlarınızı mezarlıktan uzak tutun.”Bu ikazdan sonra bir daha mezarlıkta hayvan otlatmazlar.
Çiftlikli bir kadın türbeyi ziyaret ettiği bir gün orada bulunan fazla seccadeleri alarak evine getirir.Bu kadına rüyasında “ neden seccadelerimizi topladın? “ diye ihtar gelir ve kadın ertesi gün seccadeleri aldığı yere teslim eder.
Ocağın Cemal (Yeşiltaş) ile Çente Bekir (Duman) türbe yakınlarında öküzlerle tarla sürmektedir.Bugünkü gibi türbe mezarlığının etrafı duvarla çevrili değildir. Cemal Yeşiltaş azık almak için Çiftlik’e giderken bacanağı Cemal Yeşiltaş’a tembihte bulunur:” Bacanak sakın ha mezarlığı sürme,tarlaya katma!” Çente Bekir de “boş ver bacanak bir şey olmaz” der. Cemal Yeşiltaş azık alıp döndüğünde bacanağı Çente Bekir’i baygın halde bulur. Kendine gelen Çente Bekir :”Sorma bacanak , çok fena dövdüler beni , çok eziyet ettiler” diyerek başından geçenleri anlatır.Bu olaydan kısa bir süre sonra da vefat eder.
ÇİFTLİK’İN YETİŞTİRDİĞİ HOCALAR
Kasabamızdan yetişen hocaların başında Arif Hoca, Kasım Hoca,Halil Efendi Hoca, Mantıcı Hoca gelmektedir. Bu hocalar yaşadıkları döneme damgalarını vurmuş, sözleri kanun hükmünde uygulanmış , fetvaları bozulamamış kimselerdir. Arif Hoca 1927 yılında vefat etmiş,Kasım Hocanın vefat tarihi bilinmemektedir. Mantıcı Hüseyin Hoca (1840-1947) ve oğlu Mantıcı Abdullah Hoca 1984 yılında vefat etmiştir.
Arif ve Kasım Hocalar Kayseri-Melikgazi Medresesinde okumuşlar, Hamurculu Osman Efendi’den icazet almışlardır. Kasım Hoca’nın Bünyan ilçesinde müdde-i umum yani savcılık görevini yürüttüğü rivayet edilmektedir.
Arif Hoca ile kardeşi Kasım Hoca arasında şöyle ilginç ve önemli bir olay geçmiştir.
Alnı secde görmeyen camiye gelmemek için her defasında bir mazeret ve bahane bulan birisini Arif Hoca ne yapıp edip cemaate dahil etmek ister. Bu adam mazeret bulmakta o kadar ileri gider ve bir gün der ki:
-Hocam çarıkları çıkarıp abdest almak zor geliyor,çarığa mesh versem caiz olur mu!
Bu baheneyle kurtulacağını ve Arif Hoca’nın çarığa mesh verilmez diyeceğini tahmin eden adama Arif Hoca cevabını verir:
-Caizdir!
Bu sözü hemen kardeşi Kasım Hoca’ya ulaştırırlar. “Kardeşin Arif Hoca çarığa mesh caizdir diyor” derler.Kasım Hoca doğruca Arif Hocanın bulunduğu yere gelir ve sorar:
-Söyle bakalım Hocaefendi çarığa mesh verileceği nerede yazılı?
Arif Hoca’nın verdiği cevap vecizdir:
-Adam hiç namaz kılmıyordu,ben çarığa mesh verdirerek camiiye soktum, sen de davran çarığı çıkarttır!
Halil Efendi Hoca’nın gözleri ömrünün sonuna doğru görmez olmuştur.Ama kalp gözü açıktır.Bunu bir olayla anlatalım:
Çevre köylerden birinden bir ahbabı Halil Efendi hocaya hediye gönderir. Hediyeyi alan kişi bir zaman sonra Hoca’nın yanına gelir ve adamın selamını söyler.Ahbanın gönderdiği hediyeyi Hocaya vermez.Halil Efendi Hoca selamı getiren kişiye sorar:
- Ahbabım falanca kişi bana bir emanet göndermedi mi?
Hocanın kalp gözünün açıklığına şahit olan bu adam kendisine emanet edilen hediyeyi
Halil Efendi Hoca’ya teslim eder. Halil Efendi Hoca’ya ait başta el yazması kitaplar olmak üzere yazılı bütün belge ve evrakı torunu Yahya Çıtak (Çanak Yahya) tarafından tek parti yönetiminin korkusuyla bir mezara gömülür.
Bu hocaların dışında Çiftlikli çocuklara kendi evlerinde veya medrese denilen küçük odalarda dini bilgilerini öğreten hocalar şunlardır:
Abdurrahman Boztepe , Mehmet Atsız , Mehmet Mülayim , Hasan Çelebi , Ali Atsız (İdrisin Ali) , Mehmet Oruç (Küçük Hoca) , Ahmet Kılıç (Bökenin Hoca) , Mehmet Atsız (Töhmenin Hoca) , Ali Arık (Zöhrenin Ali) , Hakkı Kuşat (Hallefendinin Hakkı Hoca) , Mehmet Şengel (Gebeş Hoca) .
Bu hocalar 1980 lere kadar Çiftlik çocuklarına dini bilgilerini , Kuran okumayı öğretmişler , bu çalışmalarının karşılığında bir ücret almamışlardır. Ancak perşembelik adıyla bu hocalara çocuklar tarafından bulgur,buğday …gibi bakliyat götürülmüştür.
G İ L A B O R U
Selçuklular ve Osmanlılar zamanında bu bitkiye, çiçeklenme dönemindeki güzelliğinden etkilenip 'Gül Ebru' ismi verilmiş ve bu isim dilden dile değişime uğrayarak Kayseri yöresinde gileburu, gilebolu, gilaburu, gilaboru şekline dönüşmüştür.
Kasabamızda su kenarlarında yetişen Çiftlik ve civarında
yaygın olarak bilinen Gilaboru bitkisinin
kaynatılan kabukları astım, romatizma, yüksek
tansiyon, sara nöbetleri (epilepsi), kabakulak, doğum
sonrası spazmlar, uyku bozukluğu gibi birçok hastalığın
tedavisinde kullanılabiliyor. Ayrıca safra kesesi
hastalıkları ile bazı karaciğer hastalıklarına da iyi
geliyor. “Sonbaharda toplanıp salamura yapıldıktan
sonra tüketilen gilaboru, sadece böbrek hastalıklarına
değil, birçok hastalığın tedavisinde de yararlı olmaktadır. Kabukları kaynatılan
gilaboru, astım, romatizma, yüksek tansiyon, sara
nöbetleri (epilepsi), kabakulak, doğum sonrası spazmlar,
uyku bozukluğu gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilmektedir. Gilaboru suyu, ayrıca safra kesesi hastalıkları ile bazı karaciğer hastalıklarına da iyi gelmektedir.